Şevket GÖLÜK
ÜLKEMİZDE ÇALIŞANLARIN ÇALIŞMA ŞARTLARI
Çalışma hakkı ve özgürlüğü en temel hakların başında gelmektedir. Ülkemizde çalışanların çalışma şartları genel olarak standartlara bağlanmamış olup bazı iş kollarında ihtiyaca nazaran kısmi çalışma şartları belirlenmiştir.
Çalışan, herhangi bir iş kolunda , bir kurum/kuruluşta görevli kimseye denmektedir. Üretim sürecine çalışma ücreti karşılığında emeğiyle katılan kişiye işçi dendiği gibi çalışanda denilebilir.
Türkiye'de çalışanların çalışma şartları ve dinlenme hakları Anayasamızın 50.maddesinde aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
- Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.
- Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar.
- Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.
- Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir.
Anayasamızda çalışanların temel ihtiyaç ve hakları koruma altına alınmış olsa da yeterli değildir. Zaten çalışanlar arasında yapılan genel araştırmalarda bunu açıkça göstermektedir.
Türkiye'de çalışanların çalışma şartları OECD (İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı ) 'ye göre Çok Uzun Çalışan İşçiler sırlamasında 36 ülke arasında ilk sıralarda yer almaktadır.Günde uyku ve yemek dahil “Boş Zaman ve Kişisel Bakım İçin Ayrılan Zaman” sıralamasında da sonuncu olan Türkiye’de bir işçi bu konulara günde 13 saat 42 dakika harcıyor. Sıralamada birinci İspanya’daki bir işçi ise günde 16.1 saatini kendine ayırıyor.
OECD’nin “Daha İyi Bir Yaşam Endeksi”ne kaynaklık eden İş- Yaşam Dengesi alt endeksinde Türkiye’de insanların beşte biri ile onda biri arasında bir bölümünün zamanlarını ücretsiz işlerde geçirdikleri belirtildi. OECD, “Türkiye’de aile içinde görevlerin dağılımı hâlâ cinsiyet rollerinden etkilenmiş durumda: Kadınlar ücretsiz ev içi işlerde daha fazla vakit geçiriyor. Türkiye’de erkekler günde 116 dakikalarını yemek pişirme, temizlik yapma ve bakımda geçiriyor, bu 141 dakika olan OECD ortalamasından düşük ve Türk kadınlarının ev içi işlerde günde harcadıkları 377 dakikanın üçte birinden az. Bu OECD’deki en büyük farklardan biri” dedi.
OECD Türkiye’deki iş yaşam dengesiyle ilgili yayınlamakta olduğu raporda şu tespitlerde bulundu:
“İş-yaşam dengesinin önemli bir boyutu kişilerin işte geçirdikleri vakit. Bulgular uzun çalışma saatlerinin kişisel sağlığa zarar verebileceğini, güvenliği tehlikeye düşürebileceğini ve stresi artırabileceğini gösteriyor. Türkiye’de insanlar yılda 1855 saat çalışıyor. Bu OECD ortalaması olan 1765 saatten daha fazla. Türkiye’de ‘ücretli işlerde’ erkeklerin yüzde 47’si, kadınların ise yüzde 33’ü çok uzun saatler çalışıyor.”
OECD’ye göre iş ve hayat arasında uygun bir denge sağlama özellikle çalışan ana babalar için sorun oluşturuyor. OECD, “Bu, yönetimler için de bir sorun. Ana babalar arzu ettikleri iş/ yaşam dengesini başaramazlarsa sadece kendi refahları değil ülkenin gelişmesi de azalıyor” dedi. Rapora göre çok uzun saatler çalışan işçilerin oranı Türkiye’de yüzde 43 iken, ardındaki Meksika’nın yüzde 29 olması oldukça düşündürücü bir durumdur.
Sosyal yapısı gereği devlet; bireylere çalışma hakkını sosyal bir hak olarak vermiştir. Çalışma hakkı ve özgürlük en temel hakların başında gelmektedir. Çalışanların temel hakları kadın ve çocuk işçilerin korunmasına bağlı olarak gelişmiştir. Sonra Sosyal güvenlik hakkı, örgütlenme hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkı, grev hakkı, iş güvencesi hakkı, dinlenme hakkı, işçi sağlığı ve güvenliği hakkı temel sosyal haklar olarak kabul edilmiştir.
Anayasamızın çalışanlar ile ilgili diğer önemli maddeleri aşağıdaki gibidir.
Anayasanın 2.maddesi; Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir ve sosyal devlet güçlü karşısında zayıfı koruyucu olmalı; bu kişilerin toplumsal eşitsizliklerden kaynaklı mağduriyetlerini azaltıcı şekilde ve insan onuruna yaraşan asgari yaşam düzeyini sağlamalıdır.
Anayasanın 49.maddesi; Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri almalıdır.
Yukarıdaki Anayasa maddelerinde de görüldüğü gibi ülkemizde de çalışma hayatı güvence altına alınmaya çalışılmış fakat uygulama seviyesine bir türlü indirilmemiştir. Anayasamızın maddeleri arasında da bulunan çalışanların temel hakları tüm çalışanlara ve işverenlere uygun platformlarda aktarılmalıdır.
Sonuç olarak ülkemizde çalışanların çalışma şartlarını gelişmiş ülke seviyelerine ulaştırmak, çalışma verimliliğini artırmak , üretimde kalite standardını en üst seviyeye çıkarmak için gerekli kanun ve yönetmelikler derhal çıkartılmalıdır. Çalışanlar için çıkartılan kanunların uygulamaları da devlet kurumları yada bağımsız denetleyiciler tarafından kontrol edilmelidir.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
ÇALIŞANLARIMIZA REVA GÖRÜLEN ÜCRETLER
Ülkemizdeki çalışma hayatına gerek ücret olarak gerekse ülke enflasyonu etkisi çok büyük olan ve düzenli olarak hükümet ile işçi sendikalarıyla yapılan toplu sözleşmeler çalışanlar için büyük önem arz etmektedir.
Yaklaşık 5 milyon memur ve memur emeklisinin önümüzdeki 2 yılda alacağı zam ve sosyal hakların belirleneceği ve geçtiğimiz haftalarda yapılan 2015 yılı toplu sözleşme görüşmeleri büyük bir gerilimli görüşmelerden sonra sonuçlandı. Memurlarla hükümet arasındaki zam pazarlığı görüşmeleri tamamlandı. Yapılan toplu sözleşme sonucunda memura 2016 için yüzde 6+5 zam yapılacak ve 2017 için ise yüzde 3+4 zam yapılacak.
Görüşmeler sonucu imzalanan toplu sözleşmeyle memurlara 2016 yılında verilen yüzde 6+5 zam, işe yeni giren bir hizmetlinin maaşını sosyal yardımlarla birlikte 2016 yılı ocak ayında 2 bin 151 TL’ye, temmuzda ise 2 bin 259 TL’ye çıkaracak. Zamlardan memur emeklileri de yararlanacak. Yapılan toplu sözleşme, 2016 yılından itibaren emekli olacak memurların ikramiyelerinde de 3 bin 765 TL’lik bir artış getirecek.
T.C.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca memurlarla ilgili yapılacak bazı yeni düzenlemeler de açıklandı. Buna göre;
- Bu toplu sözleşme ile 2005 yılından sonra göreve başlayan çalışanlara ilave bir derece verildi.
- Öğretmenlere aylık brüt 98 TL’ye kadar 2017 yılında ise 140 TL’ye kadar nöbet ücreti ödenecek.
- Hafta sonu sınavda görev yapan öğretmenlerin ücreti 58 TL’den 132 TL’ye çıkarıldı.
- Sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personelinin taban ücret oranı artırıldı. Örneğin bir hemşireye yapılan döner sermaye ödemesi 180 TL arttı.
- Başta sağlık personeli olmak üzere fiili hizmet zammı talebi için bir bilim kurulu oluşturulacak. Bilim kurulu çalışmalarını 2016’da tamamlayacak.
- 4C kapmasında çalışan memur gibi çalışan işçilerin sözleşmeli pozisyonuna yasal düzenleme kadro için çalışma yapılacak. 4c’lilere 150 TL ek ödeme yapılacak.
- Yurt dışı teşkilatta çalışanlara aile yardımı yapılacak.
- Mimar mühendis koruma güvenliği ücretlerinde ilave artış.
- Cuma günleri ibadet tatili çalışması yapılacak.
- Tapu dairelerinde yoğun olarak çalışanlara fazla çalışma ücreti verilecek.
Yukarıda yapılan toplu sözleşmenin resmi rakamlarını verdikten sonra ülkemizde yaşama gerçeği olan ve her yıl TÜRK-İŞ tarafından kamuoyuna açıklanan rakamlara da değinmemiz gereklidir.
TÜRK-İŞ araştırmasına göre 2015 Ağustos ayı itibariyle; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) bin 344 TL, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 4 bin 379 TL oldu.
TÜRK-İŞ hesaplamasına göre, sağlıklı ve dengeli beslenebilmek için dört kişilik bir ailenin yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı son bir ayda 16 TL arttı. Aylık artışlar birikerek 2015 yılının ilk sekiz ayı sonunda ailenin mutfak harcamasına 112 TL ek yük olarak yansıdı. Ailenin aylık yaşam maliyetindeki artış ise yılbaşına göre 366 TL oldu.
TÜRK-İŞ araştırmasına göre, dar ve sabit gelirli kesimlerin, başta ücretli-maaşlı çalışanlar ile emeklilerinin gelirlerinin yüzdeli oranlarla, enflasyonun üzerinde artırılması geçim koşullarını iyileştirmek için yeterli olmuyor. 2015 yılının ikinci yarısında aylık net asgari ücret bin 55 TL’ye yükselmesine karşın, bekar olan bir çalışanın yaşama maliyeti bu ay bin 628 TL olarak hesaplandı. Aradaki fark yoksullaşmanın boyutunu ortaya koydu.
TÜRK-İŞ’in verileri temel alındığında mutfak enflasyonun’daki değişim 2015 Ağustos ayı itibariyle şöyle oldu:
“-Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 1,18 oranında artış gösterdi.
-Yılın ilk sekiz aylık dönemi sonunda artış oranı yüzde 9,11 oldu.
-Gıda enflasyonunda oniki ay itibariyle artış oranı yüzde 14,47’dir.
-Yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 14,53 olarak hesaplandı.
Memur,işçi ve emekli maaşlarında her bir puanlık artışın 1.5 milyar TL yük getireceği ekonomi uzmanı yetkili kişilerce belirtilmektedir. Bu hesaba göre yılın ilk 6 ayı için verilen 6 puanlık zammın maliyeti 9 milyar TL’ye çıkıyor. Öğretmenlerin nöbet ücretlerinde yapılan artışın da ciddi bir maliyeti olduğu belirtilirken; ilk 6 aylık maliyetin 10 milyar TL’yi aştığı vurgulanıyor.
Ekonomi yönetiminin imzalanan toplu sözleşmeye bütçeye etkisi nedeniyle itiraz ettiği, ancak hükümetin masadan anlaşmayla kalkılacak yaklaşımı gösterdiği için toplu sözleşmede nihai anlaşmaya varıldığı tüm ekonomistlerce bilinmektedir.
Diğer taraftan yapılan toplu sözleşmeleri değerlendiren bir çok uzmana göre de verilen zam ile birlikte maaşların bir üst vergi dilimine geçildiği bahanesiyle %5'lik gelir vergisi kesilebileceğine işaret ederek bunun için önceden bir ilgili kanunda ayarlama yapılması gerekliliğine ısrarla değiniyorlar. Buda çalışanlara verilen yaklaşık toplam 160 TL zammın 140 TL sinin gelir vergisi olarak kesilmesi olduğunu da belirtmek isterim.
Ayrıca şunun da altını çizmeliyiz ki 2015 haziran ayında yapılan genel seçimler öncesi mevcut hükümetçe çalışanlara verilmesi vaat edilen iki bayramda verilecek olan maaş ikramiyeleri de çok çabuk unutulmuş gözüküyor.
Türkiye'de yaşayan aileler 2014'te evlerine giren paranın yüzde 17'lik kısmını ulaştırmaya , yüzde 45'ini kira ve gıda giderlerine ayırdı. Aileler bu üç kaleme ayda ortalama bin 773 lira ödedi. Öte yandan hane halkı başına aylık ortalama tüketim harcaması 2013'te 2 bin 572 TL iken, geçen yıl 2 bin 848 lira olarak tahmin edildi. Ülkemizde yine hükümet yetkililerince belirlenen asgari ücretin 1000 TL altında olduğunu düşünürsek çalışanlarımıza verilen maaş zamlarının ne kadar gülünç ve anlamsız olduğunu açıkça görmekteyiz.
Yukarıda bir çok resmi rakamlar neticesinde görülüyor ki ülkemizde çalışanlarımıza reva görülen maaş ücretleri ve bu maaşlara yapılan zamların çok yetersizdir. Ülke ekonomisinde çalışanların emeğinin karşılığını alabilmesi , çağdaş bir yaşam yaşayabilmesi için kendisine toplu sözleşme görüşmeleri adı altında reva görülen ücret ve zamların bir an önce insanca yaşamaya yetecek ölçüde olmasını diliyorum.
*REVA: Uygun/Uygun görülen (Tük Dil Kurumu/Büyük Türkçe Sözlük)
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
ÇALIŞMA HAYATININ TEKNİKERLERDEN BEKLENTİLERİ
Türkiye'nin dünya ile rekabet edebilmesi için sanayinin,inşaat sektörünün ve üretim sektörünün çok iyi yetişmiş, problem çözen, üreten kaliteli teknikerlere ihtiyacı vardır. Teknikerler sanayide mühendis ile teknisyen arasındaki teknik eleman boşluğunu doldurmak üzere faaliyet göstermektedirler. Buna göre meslek yüksekokulu mezunlarının mühendisin dilinden anlayabilecek derecede teorik bilgiye sahip olması, bunların uygulanabilmesi için de altındaki çalışanlara işin tarif edilerek yaptırılmasını sağlayabilecek düzeyde de pratik bilgi ve beceriye sahip olmaları beklenmektedir. T.C.Üniversitelerine bağlı olarak eğitim-öğretim veren Meslek Yüksekokullarındaki 2-3 yıllık eğitim boyunca verilen teorik ve uygulamalı derslerin içerikleri ve haftalık ders saatlerinin yoğunluğu, öğrencilerin eğitim sırasında edindikleri teorik ve pratik bilgiler son derece önemlidir. Bu bilgilerin sanayinin,inşaat sektörünün ve üretim sektörünün ihtiyaçları ile uyumlu olarak öğrencilere aktarılması; mezuniyet sonrası iş bulma alanlarının genişlemesine ,uyumlu ve özgüvene sahip elemanların sayısının artmasına büyük katkılarda bulunacaktır.
Teknik eğitim pahalı eğitimdir, Endüstri ve Sanayinin kılcal damarları olan Teknikerler tüm olumsuzluklara rağmen özveride bulunarak faydalı hizmet üretmektedirler.Tekniker, tasarım ve üretimdeki önemli rolü itibarıyla genellikle mühendis, yönetici ve teknologlarla sık sık yakından çalışma zorunda olan yüksek düzeyde eğitilmiş bir kimsedir. Şekil A) da görüleceği üzere küçük ve orta çapta endüstri kuruluşlarında Tekniker, firmanın en üst düzeydeki teknik elemanı ve dolayısıyla lideri/yöneticisi durumunda olabilir. Tekniker, usta işçilerle vasıfsız işçilere nezaret etmeli ve denetim yapabilmeli, onlara gerekli talimatları verebilmelidir. Aynı zamanda, yetiştirildiği alanlarda yüksek nitelikli teknik işleri de yerine getirebilmelidir.
Teknikerler ; çalıştığı yerde yüksek standartta emniyet ve iş oluşturur ve uygular. Bunları aynı seviyede ve bilinçte ekibine aktarır. Sorumlu olduğu teçhizatla ilgili prensiplerini anlar. Çeşitli elektronik teçhizatı monte eder, bakımını ve onarımını yapar. Teknik çizimleri, şemaları ve devre diyagramlarını okuyarak yorumlar. Deney teçhizatını arıza teşhis aletleri olarak kullanır. Hem yazılı hem de sözlü haberleşmede anlatmak istediklerini açık bir şekilde ifade eder. Teknik raporları yazar ve kayıt tutar. Bağımsız çalışır, teknisyenlere, becerili işçilere ve montajcılara nezaret eder, onları eğitir. Kendi alanı ile ilgili yeni teknolojiyi anlar ve teknik personele bu yeniliklerin uygulanabilirliği konusunda tavsiyelerde bulunur (YÖK/Dünya Bankası Endüstri Elektroniği Müfredat Dokümanı,1991)
İnşaat sektöründe,sanayide ve işletmelerde çeşitli alanlarda çalışan Teknikerlerinin; kaliteli üretim anlayışında öncü olma, kaliteli üretim için yeni yöntemler geliştirme, verimli üretim için ergonomik ilkeleri dikkate alma, insanlarla iletişimi güçlü olma, konusu ile ilgili etkinliklere katılıp, öğrendiklerini teknisyen ve işçilere aktarabilecek düzeyde olma, teknisyen ve mühendis arasında köprü görevi görme, teknik konularda teknisyen ve işçileri eğitme, işletmenin tüm bölümlerinde görev yapma, iş güvenliği konusunda etkin tedbirler alma, pnömatik ve hidrolik bilme, otomasyon ve PLC konularında bilgi sahibi olma, dijital elektronik, mikroişlemciler, mikrodenetleyiciler v.b. konularda derin bilgisi olma, temel fen bilimleri ile ilgili kavram yasa ve ilkeleri iyi bilip, devrelerin çalışma özelliklerini bu kavram, yasa ve ilkelerle açıklama, cihaz kataloglarını anlayabilecek ve yabancı teknik elemanlarla anlaşabilecek düzeyde yabancı dile sahip olmaları konularında eksiklikleri bulunduğu söylenebilir.
Teknikerlerin eksik bulunduğu konular ile Meslek Yüksekokulları'ndaki müfredat programları karşılaştırılarak; müfredat kapsamındaki konuların daha etkin ve ayrıntılı olarak işlenmesinin yerinde olacağı kanısındayız. Müfredat kapsamında bulunmayan konuların ise ya yeni konulacak derslerde işlenmesi, ya da uygun mevcut derslerin içine eklenmesinin yararlı olacağı görüşündeyiz.
Ayrıca toplam kalite yönetimi, verimlilik, örgütsel iletişim, davranış bilimleri v.b. konularda işletmelerde yapılacak seminer, konferans, çalışma toplantıları ile mevcut teknikerlerin bazı eksikliklerinin giderilebileceği dikkate alınmalı ve gereği yapılmalıdır.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız sanayicinin,inşaat sektörünün ve üretim sektörünün biz Meslek Yüksek Okulu mezunu Teknikerlerden, iş yaşamındaki beklentilerini tüm ülke olarak çok iyi okumalı ve anlamalıyız vede milyar dolarlarca para harcanarak eğitim/öğretim verilen mezun durumdaki yaklaşık 3.000.000.- Teknikerin ülke kalkınmasındaki görevlerini en iyi şekilde ve en verimli olarak yerine getirmeleri sağlanmalıdır.
Teknikerlerinin ülke kalkınması için çalışma hayatındaki gerçek yerini alabilmesi ve çalışma hayatının beklentilerine en doğru şekilde cevap verebilmesi için; birincisi ilgili kanun ve yönetmelikler günümüz çalışma şartlarına uygun hale getirilmeli ve de ikinci olarak ta mesleki hiyerarşisi açısından Mühendislerin ve Teknisyenlerin sahip olduğu meslek standartlarının ve çalışma hayatının kolaylaştıran üst kurumları gibi Teknikerlere ait meslek odası kuruluş kanun tasarısı T.B.M.M.’de yasallaşmalı ve hemen çalışma hayatındaki beklentilere cevap verebilecek şekilde Teknikerlerin mağduriyetleri giderilmeli ve Mimar , Mühendis , Tekniker ve Teknisyen meslek grupları arasında mesleki barışın sağlanarak tüm iş alanlarında iş verimliliğinin artırılması gerekmektedir.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
MESLEKİ ve TEKNİK EĞİTİMİN ÜLKEMİZDEKİ ÖNEMİ
İnsanlığın ilerlemesinde ve ülkelerin ekonomik ve teknolojik olarak gelişerek büyümesi için gelişmiş bir sanayiye ihtiyaç vardır.Gelişmiş sanayide ancak ülkedeki mesleki ve teknik eğitimin seviyesiyle mümkündür.
Mesleki ve teknik eğitim, bireyin tercih ettiği bir mesleki alandaki faaliyetleri etkili bir şekilde yürütebilmesi için gerekli bilgi,beceri,davranış ve tavırlarla ilgili kabiliyetlerinin geliştirilmesini amaç edinen eğitim şekli olarak tanımlanabilir.
Eğitim, bireye tanınan ve bireyin toplumsal ve kültürel gelişimini sağlayan doğal bir haktır.Birey aldığı eğitim sonucu çevresini algılama ve sorgulama yeteneği kazanırken varlığını sürdürme olanağına sahip olmaktadır. Ancak zaman içinde mesleki ve teknik eğitimin bireysel gelişim amacından öte mesleki eğitimin iş yaşamı ile bütünleştirilmesi gerekliliği öne çıkmıştır.
Türkiye, uluslararası alanda yaşanan ekonomik,toplumsal ve kültürel değişimlere yönelik ve Avrupa Birliğine üyelik sürecinde mesleki ve teknik eğitim alanında yeni uygulamalar başlatmıştır.Bunların başında hukuki düzenlemeler,kurumsal değişimler ve çeşitli projelerin hayata geçirilmesiyle Avrupa Birliğinin mesleki ve teknik eğitim politikaları ülkemiz için mesleki ve teknik eğitimin güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması hedef edinilmiştir.
Ulusal ve evrensel düzeyde meydana gelen değişiklikler meslekî ve teknik eğitimi de etkilemektedir. Değişimin meydana getirdiği sonuçlar bir bakıma gereksinimlerin ortaya çıkışının bir göstergesi durumundadır. Özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan bir çok ülkede işsizlik sorunu bunlar arasında yer almaktadır.
Sanayi ve teknolojide gelişmiş kabul edilen ülkelerin gelişmişlik kriterleri; nüfus artış hızı, okur-yazar oranı, kişi başına düşen milli gelir, kişi başına düşen sağlık ve eğitim harcamaları, büyüme hızı, ortalama ömür, enflasyon ve işsizlik oranları gibi parametrelerdir. Elbette bu oranların ülke içerisinde eşit dağılımları da önemli bir ölçüttür. Diğer bir kriter de ortaöğretim içerisindeki mesleki ve teknik eğitim oranlarıdır. Avrupa bölgesindeki ülkelerde bu oran, % 70 mesleki ve teknik eğitim, % 30 akademik (lise eğitimi) şeklindedir. Gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer alan ülkemizde ise bu oran tam tersi istikamette, % 30 mesleki ve teknik eğitim, % 70 akademik eğitim şeklindedir.
Elbette ki sadece oransal hedefleri tutturmak yeterli değildir. Zira mesleki eğitimde gelişmiş ülkelerdeki % 70 lik oranı tutturacağız diye mesleki eğitim veren kurumları öğrencilerle doldurmak çözüm değildir.Önemli olan mesleki eğitim kalitesini artırmak ve mezunlarına aldıkları teknik eğitim karşılığında iş imkanlarını sunmaktır. Ayrıca mesleki ve teknik eğitim almış bireylerin gerek yüksek eğitim, gerekse serbest olarak çalışabilmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Bu engellerin ortadan kaldırılması için şunlar yapılmalıdır.
- Mesleki eğitime yönlendirme aşamasında bireylere danışmanlık ve bilgilendirme hizmetleri verilmelidir,
- Mesleki ve teknik eğitim atölye, laboratuar ve yeterli donanımlar ile güçlendirilmelidir,
- Mesleki ve teknik eğitim sürecinde yeterli süre eğitimi yapılan meslek ile alakalı , çalışma hayatı pratiği için staj çalışmaları yaptırılmalıdır,
- Mesleki ve teknik eğitim alan bireylerin çalışma hayatında üretime katkı sağlayabilmesi için kendi işlerini yapmalarına yardımcı olunmalıdır,
- Mesleki ve teknik eğitim alan bireylere aldıkları eğitim ile orantılı görev,yetki ve sorumluluklar verilmelidir,
- Mesleki ve teknik eğitim alan bireylerin kendi mesleklerine yönelmeleri ve devam etmeleri için özendirici çalışmalar yapılmalıdır.
Yukarıda değinmiş olduğumuz ülkemizde mesleki ve teknik eğitimde yapılması gerekenler konusu ile alakalı Meslek Yüksek Okullarımızdaki eğitim ve mezuniyet sonrası sorunların analizini yapacak olur isek;
Meslek Yüksekokulları (M.Y.O.) orta öğretimden sonra 2 yıl süreli T.C. Üniversitelerine bağlı olarak ön lisans eğitimi veren, üniversitelere bağlı okullardır. Bugün için toplam 641 M.Y.O. var. Ancak bunların içinde faal olanların sayısı 580’dir. 60’ın üzerinde M.Y.O. ise yasal olarak, -kâğıt üzerinde- var ancak fiili kuruluşunu gerçekleştirememiş, faaliyeti yok. M.Y.O.’lara 2008–2009 eğitim-öğretim yılında ikinci öğretim ve açık öğretim dahil kaydolan öğrenci sayısı 357.544, okuyan öğrenci sayısı 879.275. Bu rakamlara göre örgün yükseköğretimde okuyan öğrencilerin %30’u meslek yüksekokullarında. Dünyada belli başlı ülkeler ortalamasının %28 olduğu dikkate alınırsa Türkiye, yükseköğretimde mesleki eğitim öğrenci oranı bakımından iyi bir konumda. Ancak eğitim kalitesi açısından iyi demek ise maalesef mümkün değil. M.Y.O.’larda öğrenci başarı düzeyi çok düşük. Kabaca kayıtlı öğrencilerin üçte biri mezun olurken, yarısının başarısızlık nedeniyle okulla ilişkisi kesiliyor, beşte biri ise kendi isteğiyle mezuniyet sonrasını düşünerek okulu bırakıyor. Bu başarısızlık tablosunun arkasındaki gerçekleri gelin birlikte öğrenelim.
1. Meslek.Yüksek Okullarına gelen öğrencilerin bilgi seviyesinin düşüklüğü,
2. Yerleşim yeri, alt yapı ve kaynak yetersizliği,
3. Öğretim elemanlarının -sayısal ve pedagojik- yetersizliği
4. Mezunlarının görev-yetki-sorumluluk sorunları,
5. Kamuda ve özel sektörde istihdamın yetersizliği,
6. Mezunlarına meslekte ilerleme ve lisans tamamlama olanaklarının yetersizliği,
Yukarıdaki sorunlara ek olarak bu okulların nitelikli ve deneyimli idari personel problemlerinin olması; iş dünyası ile sağlıklı ilişkiler kurup işgücü piyasasının taleplerine uygun nitelikte mezun yetiştirememeleri; M.Y.O. yöneticileri ve öğretim elemanlarını bunaltıyor, mezunlarını ise kimliksiz,görev ve yetkileri belirlenmemiş, ne yapacağını hangi yöne ilerleyeceğini bilmeyen eğitimli bireylere dönüştürüyor.
Halbuki M.Y.O.’lar ülkemiz mesleki eğitiminde çok önemli rol oynayabilir. Örneğin ABD ve İngiltere gibi ülkelerde M.Y.O.’lar (Community College), gençlerin ve yetişkinlerin kısa-uzun süreli mesleki eğitiminde ve yaşam boyu öğrenme sürecinde temel role sahipler. Ülkemizde de M.Y.O’lar, işgücü piyasası ihtiyaçları doğrultusunda yörenin beceri açığını ve nitelikli ara eleman ihtiyacını giderecek kısa ve uzun süreli eğitim programlarını başarı ile uygulayabilir, işgücünün istihdam edilebilirliğini yükseltebilirler. Yapılması gereken M.Y.O.’lara başta Siyasi Yöneticiler olmak üzere, YÖK, üniversiteler, mülki idareler ve iş dünyasının sahip çıkması, sorunlarının çözümüne yardımcı olması.
Türkiye’de mesleki eğitimin ve eğitimli, becerili, meslekli işgücünün önemi daha da artmaktadır. Mesleki eğitim, akademik eğitim kadar önemli hale gelmektedir. Mesleki ve teknik eğitimde bir değişim ihtiyacı vardır. Temel beceriler, yetkinlikler ve bunları en iyi öğrenme şekilleri ve eğitim sistemleri bilgi toplumunda sürekli değişmektedir. Artık işgücü daha iyi temel eğitim almak, daha çok ve yüksek becerilere sahip olmak, çalışma hayatı boyunca birden fazla mesleğe sahip olmak ve bunlarda uzman olmak, bunun için de sürekli öğrenme alışkanlığına sahip olmak durumundadır. Bu durum meslek liselerinde ve meslek yüksekokullarında eğitimin kalitesinin yükseltilmesini, daha güçlü bir formel eğitim ve temel beceri eğitimini gerektirmektedir. Kısaca, eğitim sistemi değişen koşullara ayak uydurmak durumundadır.
Mesleki ve teknik eğitimin cazibesinin artırılmasına yönelik kamuoyunu bilgilendirme çalışmaları ve iletişim kampanyaları daha etkin kullanılmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim sistemini tanıtan, teşvik eden kampanyalara da ihtiyaç vardır. Bu konuda T.B.M.M., M.E.B., Y.Ö.K., Üniversiteler, Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşların daha etkin rol üstlenmeleri gerekir.
Şevket GÖLÜK
Yazar & Web Editörü & Tekniker & Proje Tasarımcısı & Enerji Uzmanı
http://sevketgoluk.blogspot.com.tr
https://www.facebook.com/sevketgoluk
https://twitter.com/sevketgoluk
https://www.instagram.com/sevketgoluk